12 Mayıs 2014 Pazartesi

5 Maddede At kılı Fırçanın Yararları



Şu at kılı fırçasını sosyetik Eda Taşpınar soktu hayatımıza. Selülitsiz olmasını buna borçlu olduğunu söylemişti zamanında. Ne yalan söyliyim başta çok ilgimi çekmemişti. 
Geçen hafta bir aktarın önünden geçerken gördüm "Selülite karşı at kılı fırçası geldi" yazısını. 
Eh madem ayağıma kadar gelmiş denemeden olmaz dedim, eksik kalacak değilim;) 
20 tl idi fiyatı benim aldığım yerde. Bilmem başka yerlerde farklı mıdır..
Satıcı masaj yağı vereyim mi abla deyince, ver dedim ya onu da ver:)
Bi heves denedim tabi hemen.

Duştan sonra hafif ıslakken vücuda uyguluyoruz. İlk başta fırça biraz sert olabiliyor, yumuşaması için su ve duş losyonu kullanabilirsiniz. 
Bilektan başlayıp yukarıya doğru fırçayı gezdiyorsunuz. 
Çok bastırmamak gerek yoksa ciltte kızarıklar oluşabilir. Haftada 2-3 kere yapmak yeterli bana göre. 
Sonuç, süper!

  1.  Kan dolaşımını çok güzel şekilde harekete geçiriyor.  Daha yaparken hissediyorsun canlandığını.
  2. Peeling görevi görüyor. Ölü derilerden arınıyorsun bir güzel.
  3. Selülitli görüntüyü yavaş yavaş yok ediyor.
  4. Masaj yaptırmış gibi rahatlıyorsun.
  5. Bacak ve kalçadaki sivilceleri geçirmeye yardımcı.


E daha ne olsun? Ben mutlaka bir deneyin derim. Selülitim olmasaydı bile sırf canlandırıcı etkisi için yapardım 
zaten:)

11 Mayıs 2014 Pazar

Ne Ara Bu Kadar Kilo Aldım Ben?





Hep kendime sorduğum soru bu. Bu sefer ergenliğimden itibaren irdeledim ve şu sonuca vardım: DUYGUSAL AÇLIK! 
Yani ruhumuzun açlığını yemek yiyerek doyurmaya çalışmak!


 20 yaşındayım ve hayatımda 4 kez ciddi boyutta kilo aldığım oldu. 3 kere aldığım kiloları başarıyla verdim. Bakalım bu sefer ne kadar zamanda başaracağım diye kendime sorarken fark ettim ki bu durum hiç normal değil! Ben daha 20 yaşındayken 4 kez hızlı şekilde kilo almış ve vermişken bu hızda 40 yaşında vücudumun ne kadar deforme olabileceğini düşündüm ve bir durdum. 
Bi dur bakalım dedim! Şöyle bi geçmişe gidelim de sen ne zaman bu kiloları almışsın bi düşünelim.

  •  İlkinde 11 yaşındayım. Kiloluyu bırak zayıf bir kızım. Bacaklar falan çöp gibi. Bi ilaç tedavisi görmem gerekiyor ve iştahım inanılmaz açılıyor. Doymuyorum resmen. Zayıftan balık etliye geçişimi yapıyorum.
  • 14 yaşıma geliyorum. Zayıf değilim ama 57-58 kilo civarlarındayım. Bu sırada okul değiştiriyorum, liseye başlıyorum. Yeni okulum çok ağır, arkadaş bulmakta zorlanıyorum eski arkadaşlarımdan da kopuyorum yavaştan. Korkunç bir yalnızlık içinde asosyal bi insana dönüşüyorum. Eve gittiğim anda yemeğe saldırıyorum, artık ne bulursam.Sonuç; birkaç ay içinde 58'den 65'e çıkış. Derken arkadaş edinmeye başlıyorum, gülüyorum konuşuyorum eski halime dönüyorum ve şu kilolara el atmak gerektiğine karar veriyorum. Yaş 14, metabolizma hızlı tabi. Ne sıkı bir diyete ne de diyetisyene ihtiyaç duymadan sadece porsiyonlarımı küçültüp normal bir insan kadar yiyerek 2 ay içinde 8 kilo veriyorum. Spor bile yapmadan üstelik.
  • Yaş dayandığında 17'ye, gençlik sıkıntıları baş gösteriyor. Erkek arkadaş tarafından terk edilmek bende üzüntüden öte açlık yaratıyor ve hop yine döndük yemeğe saldırma günlerine. Sonuç; hayatımda ilk kez tartıda 73' ü görüyorum. Bu sefer tek başıma yapamayacağıma karar veriyorum ve çok tatlı bir diyetisyenin hazırladığı, aç bırakmayan bir liste sayesinde 4 ay gibi bir sürede 60' a iniyorum.
  • Ve geldik 18e.. Üniversiteye hazırlanış... Stresten çok dershaneye gitmeden her gün yediğim fast foodlar bana 5 kilo olarak dönüyor. Çok önemsemiyorum. Derken lise bitiyor ve annemle babam boşanıyor. İştah gittikçe açılıyor tabi 70 e yaklaştığımı görünce tartılmayı da bırakıyorum. Yaş 19 ;yeni aile hayatına, üniversitedeki ortama alışmaya çalışmak beni çok zorluyor. Derken yine erkek arkadaşla yaşanan sıkıntılar. Bu sırada yaş dayandı 20ye. Arada diyete başlıyorum ama kısa sürede vazgeçiyorum. Sadece yemek yiyorum, uyuyorum, arada okula gidiyorum. Böyle önümü göremediğim bir durumdayken bir gün cesaretimi toplayıp tartıya çıkıyorum. Veee sonuç; 76. 


Tartıda 76yı gördüğüm gibi kendimi toparladım ve sıkı bir diyete başladım. Ama kaçamak bile yapmamama rağmen 2 ayda sadece 3 kilo verebildim. Doktora gidip kan tahlilleri yaptırdım.

 Sonuç ne derseniz; İnsülin direnci mi istersin hipotiroid mi. Bu kadar kilo alıp vere vere sonuçta metabolizmamı da kan değerlerimi de bozmayı başarmışım. Dolayısıyla artık insanın metabolizmasını yavaşlatan, kilo vermesini zorlaştıran ne varsa bende mevcut diyebiliriz.
 Doktor kilo vereceksin dedi. Başka çare yok! İyi de veremiyorum dedim. Spor dedi. Metabolizmanı en iyi sporla hızlandırırsın.
Dolayısıyla geldik bugüne. Eskisi gibi porsiyon küçülterek sporsuz veremiyorum kiloları maalesef. Spor şart azim şart!




Ve şu yazdıklarımdan da anlamışsınızdır ki hayatımda kendimi ne zaman mutsuz, üzgün, çaresiz ya da öfkeli hissetsem hep yemişim. Yemek yemenin verdiği bir anlık mutluluk, sonrasındaki büyük pişmanlık geçen yılların özeti diyebilirim. 
Sonrasında hayatımı düzene soktuğumda ise vermişim kiloları. Ama bu sefer bünye uyarı verdi işte. Ben kaldıramıyorum bunu dedi.
Bu blog motivasyonum için biraz da. Kendimi sorumlu hissetmeme yarıyor. Ve bu sefer kilo verildikten sonra hop başa döndük denilmeyecek. O skinny jeane bir kere girildi mi bir daha çıkılmayacak!

Her şey Nasıl Başladı

Pazar akşamı, akşam yemeğinden sonra genellikle tabi, o dolapta asılı skinny jean takılır gözümüze mesela. 18 yaşından kalma mesela, bi dünya da para vermişiz. Ne vermeye gitmiş elin, ne atmaya... Bir gün tekrar içine girerim umudu işte. Hani bi gün bi mucize olur bakarsın.
İşte ben diyorum ki o mucize olmayacak maalesef. Ama hadi o mucizeyi biz yapalım! Bu sefer girilsin o skinny jeane!



Bu pazartesi diyete başlıyorum! 
Bu sefer kesin olucak!
Bu yaza incecik giricem!



Hepimizin defalarca kurduğu cümleler değil mi? Peki niye o hedefe bir türlü ulaşamıyoruz? Ya da güç bela kiloları versek bile neden diyeti bıraktığımız gibi başladığımız noktaya dönüyoruz? Sanırım ben yaptığım hatayı buldum. Diyet ve spora geçici çözümler olarak baktığım, biraz olsun incelince hemen tatlıya hamur işine abanıp sporu salladığım için. Oysa sporu severek yapmak gerek. İster dans et, ister yoga yap, ister sahilde yürü. Ama bunları hayatının bir parçası haline getirmedikçe hiç bir zaman tam olmayacak. Yemek de aynı şekilde. Sağlıklı yemeği hayat biçimi haline getirmek gerekiyor. Hiç mi kaçamak yapılmayacak? Elbette hamburger de yiyeceğim, eklerleri de götüreceğim. Ama bunları haftanın belli bir günüyle sınırlandırıp o gün sporu da ihmal etmeyerek.

 Ne diyetisyenim, ne de sporcu. Kimseye kilo verdirmek gibi bir iddiam da yok. Bu blogda hiç bir zaman sabah şunu, akşam bunu yiyin yazıları bulamayacaksınız. Benim asıl derdim kendimle. Kendimi motive etmek, yaşam biçimimi daha sağlıklı hale getirmek! Bu esnada benim gibi başka insanları da motive edebilirsem ne mutlu bana! Kendi bulduğum ya da başkalarından öğrendiğim sağlıklı tarifleri, püf noktalarını ve nerelerde yanlış yaptığımla ilgili yazılar bulmanız için uğraşmayı düşünüyorum:)
Hadi o zaman bu sefer o skinny jeane girilsin. Sadece jean değil mini şortlar, mini etekler, sahilde karnına havlu örtmeden bikini giyebilme keyifleri bizleri beklesin!